Kahvede biraz ileride pekmez yapıyorlar isterseniz bakın dediler, kısa bir zaman için de olsa bir görelim dedik. Girişte domates salçası için domatesleri çiğneyen arkadaş Milaslı imiş, biraz ileride de kadınlar pekmez yapıyorlardı. Ateşteki kazan devamlı karıştırılıyor, üzüm şıra halindeyken içine pekmez toprağı atıyorlar, dönüşte kendilerinden biraz istedim, hemen bir poşet getirdiler, ücret te almadılar.
Bahçemizde üzüm çok oluyor, artık gelecek yıl kendi pekmezimi yapmak niyetindeyim.
Ve sonunda Apollon Lermenos ( Lairenos ) tapınağındaydık, tonozlu bir yapıymış görüldüğü kadar, önde bir kemer ve yan duvarlar duruyor, çevrede tapınağa ait kalıntılar var muhteşem bir manzaraya bakıyor. Menderes yürüyüş yolu buralardan geçiyor, yolda arkadaşlarımızın hazırladığı tabelalara rastladık. Ören yerinde yılanlı bir kabartma ve yazılı bir taş hemen dikkati çekiyor. Tapınağa bu kez zamanında gittik ama yine de istediğim fotoğrafları çekemedim. Gittiğimizde 7-8 kişilik bir grup tapınağı gezmekteydi, o yöreden kişiler ama yabancı ülkede yaşıyorlarmış. Tapınağın yakınlarında bir güvenlik kulübesi var, gece de nöbetçi var.
Bahadınlar Mahallesi sınırları içinde yer alan Tapınak Menderes Vadisine hakim bir tepe üzerinde kurulmuş, köye 4 Km mesafede. Tepe yöre halkı tarafından Asartepe olarak adlandırılıyor. Dikdörtgen planlı yapı ilk basit tapınaklardan. Temellerinin Hellenistik döneme, üst kısmı Roma dönemine ait olduğu belirtilen tapınağın Tanrıça Kybele’ ye adanmış bir kült merkezinin üzerine inşa edilmiş olduğu düşünülüyor. Yüksek bir podyum üzerinde ön cephesinde dört sütunu bulunan bir planı var, korint nizamında yapılmış. İnternette tapınakla ilgili oldukça ayrıntılı bilgi var.
Dönerken pekmez yapanlar hala çalışıyorlardı, ablamız bizi yemeğe davet etti, teşekkür ettik.
Akşam yandaki satıcı arkadaşlardan masa alarak soframızı kurduk. Sadık arkadaş bir tava dolusu menemen yaptı. Ben kavun peynirle geçiştirdim. Gelmeden önce midem bayağı rahatsızdı,
bu yüzden bu etkinliğe katılmakta tereddüt ettiğim bile oldu ama geldiğimden bu yana ne hikmetse şikayetlerim kalmadı. İlk geldiğimiz gün Çaldan ilaçlarımı da almıştım. O gece etkinliğin yapılacağı alanda çiğ yağışı çok fazlaydı, çimlerin arasında yürürken ayakkabılar sırılsıklam oldu, çiğ soğuk yapıyor, üstlerimize bir şeyler giydik. Bu arada fotoğraf makinalarımızın pillerini şarj ettik. Bir süre sonra da çadırlarımıza çekildik. Az bir uykuyla duruyorduk, hareketli bir gün yaşamıştık. Gecenin yarısında bir ara müzik ve bağrışlarla uyandım. Etkinlikte tek sevmediğim kısım buydu. Ankaralı Turgut tipi müzikler yüksek seste çalıyordu, müziklerin arasında ıslıklar, bağrışmalar ardından patlamalar, kovboy filminde gibiydi, uzunca bir zaman bu devam etti. Ne gelen oldu, ne karışan. Neyse sabah gün aydınlanırken yarışmaya gelen sürülerin sesleriyle uyandım. Bu bölüm çok güzeldi, çanların sesi, sürülerin yürürken çıkardığı sesler, çobanların bağrış ve ıslıkları bir araya gelince güzel bir melodi ortaya çıkmıştı. Bu müzik hala kulaklarımda. Güneş te doğmak üzereydi. Çevreyi dolaşmak üzere fotoğraf makinamı alıp çıktım. Sabahın ilk saatleri güzel olur. Çadır kurduğumuz yerin biraz ilerisinde tarlalar vardı, bir çift ürün topluyordu. Yanlarına gidip sohbet ettim, merakım domateslerdi, ilaç atıp atmadıkları. Haftada bir atıyoruz, ilaçsız bir şey olmuyor diye yakındılar.
Yarışmaya katılacak sürüler gece düzlüklerde otlamışlar, tanıştığım çekim yapan bir arkadaş gece onlarla kaldım dedi. Bu etkinlik çok sayıda basın mensubunu ve fotoğraf meraklısını da Aşağıseyit’e çekmişti. Arkadaşlarım daha kalkmamıştı, kalkıp sürüleri göreyim, sabahın ilk ışıklarında fotoğraf çekeyim dedim, iyiki de kalkmışım güzel görüntüler yakaladım. Sürüler kendilerine ayrılan bölmelerin içinde çobanları ve sahipleri ile duruyordu. Yarışmaya en az 20 koyunla katılım oluyor, başlarında ” elkoyun ” denen boyalarla boyanmış, özel kırkım yapılmış koyunlar var. Bu koyunlar bağlı olduğu sahibinden hiç ayrılmıyor, sahibi de cebinden çıkardığı darı gibi şeylerle onu besliyor. Koyunun burnu çobanın cebinde oluyor hep. Sudan geçerken çobandan sonra bunlar suya giriyor, sürü de onları takip ediyor. Menderes’in kıyısına doğru yürüdüm. çekim yapan arkadaş bu saatlerde nehrin üzerinde buhar olur dedi. Hakikaten nehrin yüzeyinde yükselen bir buhar tabakası görülüyordu ama fotoğraflamak kolay olmuyor.