Koya doğru inerken patika sık makilerin içinden geçiyor, sandallar, yabani zeytinlerin arasından. Yokuş aşağı kırma taşlardan oluşan bir patika, tabanları biraz zorluyor. Bu yürüyüşümüzde uzun bir yol yürüdük ve bu gibi yolların da etkisiyle şu satırları yazdığım şu anlarda bile ayaklarım kendini toparlayamadı, ayakkabının da etkisi oldu sanırım.
Sıklemenler kuru yaprakların arasından kendini gösteriyor, çamların altında, gölge ve nemli yerlerde daha sık görüyorum. Doğada ilgimi çeken mor rengin çok olması, sadece bu mevsim için değil, demek ki arılar ve diğer polenlere gelen canlılarda bu rengin anlamı bir başka diyorum, tesadüf olamaz.
Patika yoldan toprak bir yola çıkıyoruz, yola çıkınca Karia yolunun devamına ulaşmak için sağa doğru devam etmek gerekiyor, buradaki işaretler kaybolmuş, yolda bir düzenleme yapılmış gibi. Karia yolu buradan Mersincik’e doğru gidiyor. Biz sola giderek sahile çıktık, sahili fotoğraflamak istiyordum, bahçelerin içinden eski yapıların yanından geçtik, geçmiş yıllarda da geçmiştim.
O sayfalarımda fotoğrafları vardır, bir tepeye çıktık, koy buradan çok güzel görünüyor. Burada eski yapılar ve antik kalıntılar da var. Güzel bir koy, bildiğim kadarıyla doğal sit alanıydı, ileride bir site görülüyor daha sonra yanından geçeceğiz, teselli tarafı sahilden uzak olması. Umarım bu şekilde kalır. Ülkemizde çevrecilik konusunda insanlarımızda dikkatimi çeken bir konu var, genelleme yapılır mı bilemiyorum benim Datça’da gördüklerim. Herkes çevreci, güzel bir yerde yapılaşma başlayınca isyan edenler oluyor ama buradan bir yer almak olayı olunca o çevrecilik gidiveriyor, bu sefer başkası yapılmasın oluyor. Talep çok fazla olunca o arz denen şey ortaya çıkıveriyor. Gelin, gezin, görün, yeterli olmuyor maalesef.
Buradan itibaren kendine özgü yabanıl bir doğa kendini gösteriyor, tropikal bir iklim ve çok özel bir doğa. Tüketme hepimizde var ve onu kontrol edemiyoruz, bir başkasına bakınca bu daha da artıyor, çuvaldızı önce kendimize batırmamız gerekiyor. Ağacın gövdesi çürürse dalların sağlam kalması çok anlam ifade etmez, sonunda onlar da bu çürümenin sonucunu görürler.
Batı tarafımızdan çoban ve keçi sürüsü bize doğru geliyordu. Bu mevsim çiçek açan bitkileri sayarken ılgınları unuttum, burada sahilde bir kaç ılgın ağacı vardı,çiçekleri ile manzaraya ayrı bir güzellik katıyorlardı.
Sahilden toprak yolu takip ederek yukarıya doğru yürüyoruz, ilk işimiz Karia yolu işaretini bulmak oluyor, kavşakta tortul taşların üzerinde silik bir vaziyette işaret duruyor. Daha sonra yola devam ettiğimizde işaretleri epeyce göremedik, burada karşı tarafta da bir yol var, sapmadan düz gidin. Yol çalışmalarında sanırım işaretler yok olmuş.
İşimiz Murdala’ya gelmekle bitmiyordu, Mersincik’e giden geçidin başlangıcını bulmamız gerekiyordu. Bunun için kavşakta Karia yolu tabelasının gösterdiği yöne doğru yürüdük, bir kaç yıl önce o geçitten Mersincik’e gitmiştim. Doğa mevsime göre öyle değişiveriyor ki geçtiğiniz bir yeri tanıyamadığınız olabiliyor.