29 Mart günü Aydın Karacasu sınırları içindeki Afrodisias antik kentini gezdik. Şimdiye dek Karia Kentlerinin birçoğunu ziyaret ettim, müzeleri gezdim. Karia Kentlerinin en ünlülerinden olan Afrodisias’ı yıllardan bu yana görmeyi çok istiyordum, biraz sapa geldiği için bir türlü gitmek şansını yakalayamamıştım. Bu antik kenti benim gibi görmeyi çok istiyen arkadaşım Ekrem İpek ile bu aylar içinde oraya gitmeyi istiyorduk. Havaların son günlerde soğuk olması ziyaretimizi bu güne bıraktı. Güzel bir havada, bahar görüntülerinin yoğun olduğu bir günde Datça’dan yola çıktık. Bir gün önce internetten baktığımda Aydın Karacasu ilçesi Geyre Beldesi sınırları içindeki Afrodisias antik kentine Datça’dan en kısa yol, Kale -Tavas yolundan gitmekti. Muğla’ya geldiğimizde kavşaktan Denizli istikametine giden yola saptık. Kale’yi geçtikten sonra tabelalarda Afrodisias ismi görünmeye başlıyor, antik kente sapılan yoldan sonra 54 km kadar bir yol katediliyor. Datça’dan çıktıktan sonra yaklaşık 3,5 saat sonra antik kente varmış olduk. Bilgimiz olmadığı için kavşaktan dönerek ören yerinin kapısına geldik, burada arabaların girmesi yasaktır, karşı taraftaki otoparka gitmemiz yazıyordu. Yolun karşısına geçerek otopark kısmına arabamızı bıraktık, bir otopark ücreti ödeniyor, sonra orada bekleyen traktörlü taşıma araçları sizi ören yerine bırakıyor. Biz orada iken iki otobüs dolusu yabancı turist geldi, burası da Efes gibi yabancıların ilgi duyduğu ören yerlerinden, daha sonra gezdiğimizde bu ilginin sebebini daha iyi anladık.
Afrodisias müzesi de ören yerinin olduğu yerde, kapıdan girdikten sonra müze için ayrıca bir ücret vermiyorsunuz giriş ücreti olarak 15 TL ödeniyordu.
Bir tarafında çam ağaçları, bir tarafında lahitler olan bir yolda yürüdük, herşey çok güzeldi, fotoğraf çekmek için de uygun bir zamandı.
Ortasında mermer bir arslan heykeli olan meydana geldik, burada dükkan ve çeşitli işler için kullanılan yapılar vardı. Yapılardan birinde Ara Güler’in Afrodisias’ta çektiği fotoğraflardan oluşan bir sergi de vardı. Bu fotoğraflardan bazılarını daha önce görmüştüm, Ara Güler’in antik kentin tanınmasında, buraya ilginin artmasında rolü büyük oluyor. Hatta 30 yıl bu kenti ortaya çıkarmak için kazı çalışmalarını yürüten Arkeolog rahmetli Kenan Erim’in kentin methini Ara Güler’den duyarak burayı ziyaret ettiğini okumuştum. Çevremizde her yer antik eserlerle çevriliydi, hangisine bakacağınıza şaşırıyorsunuz.
Meydanın çevresinde çok sayıda lahit ve mermer kabartmalar vardı. Lahitlerin de üzerinde çoğu yüksek kabartmalar vardı. ( Lahit: Taş, mermer gibi malzemelerden oyularak yapılan,içine ölülerin yerleştirildiği, kapaklı mezarlar. )
Afrodisias Müzesi de bu meydanda, ören yerini gezmeden önce Müzeyi gezdik, aslında ben müzelere ören yerini gezdikten sonra giderdim ama, çokça fotoğraf ve video çekeceğim için fotoğraf makinamın hafıza kartlarında yer durumunu ayarlamak için bugün tersini yaptık. Müze izlenimlerimizi ve çektiğim fotoğrafları daha sonra ayrı bir sayfa olarak paylaşacağım. Afrodisias gerçekten müzesi, düzenlemesi, ve eserleri ile hayranlık uyandıran bir ören yeri. Belki de burada olduğu gibi ören yerinde müzesi olan fazla bir yer yoktur, kenti gezdikten sonra müzeyi de görmek o kent hakkında daha iyi bir bilgi sahibi olmanızı sağlıyor. Maalesef Knidos’umuza baktığımda böyle bir ören yerine göre çok başlarda olduğumuzu görüyorum. Eserlerin birçoğu korunmuş, restorasyon çalışmaları yapılmış, çalışmalar devam ediyor. Tabii Knidos’un sanşsızlığı ıssız bir yerde bir liman kenti olması, yağmalanmasını, eserlerinin çalınmasını kolaylaştırmış. Afrodisias’ı ortaya çıkaran Arkeolog Kenan Erim gibi birine de rastlamamış olması da diğer bir şanssızlığı, umarım bundan sonra iyi ellerde hak ettiği yere gelir.. Yine gördük ki Afrodisias’ın yerli, yabancı sponsoru çokça olmuş.
Antik kenti gezmek için yola çıktığımızda sol tarafta bu yapı kalıntısı ile karşılaştık, yapıların yanında açıklayıcı levhalar bulunuyor, buradakini atlamışım. Bu gezimizi öyle güzel bir zamana denk getirmişiz ki, tatlı serin bir havada ve bahar görüntüleri içindeki antik eserler daha bir güzel görünüyorlardı. Sıcaklar başladıktan sonra bu denli rahat gezemezdik, kapıdan girdikten sonra saatlerce bu eserlerin içinde gezdik, fotoğraflar çektik. Yine de gezemediğimiz, yanına gidemediğimiz birçok eser oldu, zaman bu kadarına yetti, değişik bir mevsimde yeniden geleceğim bir yer. Maalesef sona bıraktığımız ama yorgunluk ve zaman nedeniyle yanına gidemediğimiz antik dönemin en iyi korunmuş stadyumunu görmek fırsatımız olmadı.
Gezdiğimiz yerler ile ilgili bilgileri açıklayıcı tabelalardan öğrendik, Türkçe, İngilizce ve Fransızca olarak yazılmışlardı. Taş kaplı yollar size şehri gezdiriyor. Adını Afrodit’ten alan antik kentte gördüğümüz eserlerin birçoğu Roma dönemine ait. İlk Afrodit tapınağı M.Ö 6. yy da küçük bir yerleşimken yapılmış, daha sonra M.Ö 2. yy da kent ızgara görünümlü bir plana geçiyor. Bu devirde 15.000 kişinin bu gördüğümüz alanda yaşadığı belirtiliyor.
Biraz yürüyünce karşımıza sütunlu etkileyici bir yapı çıkıyor, Afrodit tapınağınına girişi sağlayan tören kapısı (Tetrapylon: Her dört tarafında bir girişi bulunan antik Roma anıtları.) karşımızdaydı. Otoparkta bizi ören yerine getiren çekçeğe birlikte bindiğimiz turistlerin bazıları da oradaydı. Yapının aslına uygun rekonstrüksüyonu ( Bilimsel verilere göre yapının yeniden yapımı ) 1991 yılında tamamlanmış. Yapının bu denli başarılı bir şekilde yeniden kurulmasında parçaların büyük bir kısmının korunmuş olmasının rolü büyük. Yapı yeniden kurulurken yeni temmeller üzerine baştan yapılıyor.
Mutlaka gezilip görülmesi gereken bir yer