14 aralık günü arkadaşlarım Ekrem İpek ve Mustafa Dede ile Datça’dan yola çıktık, hedefimiz Yatağan’daki Stratonikeia antik kentiydi. Güzel bir hava vardı, arkadaşlarımla antik kentlere yaptığımız üçüncü gezi olacaktı. Haziran 2009 yılında yalnız başıma gezdiğim Stratonikeia’yı bu kez arkadaşlarımla gezmenin daha güzel olacağını biliyordum. Bu aslında aynu zamanda bir fotoğraf gezisiydi, geziyi bu tarihte yapmamızın nedeni Stratonikeia’yı sonbahar renklerinin içinde gezmek ve görüntülemekti, umduğumuz gibi de oldu. Çok güzel görüntülerle karşılaştık, bolca fotoğraf çektik. Stratonikeia birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış eşi benzeri olmayan bir antik kent aynı zamanda, Eski Hisar köyü diye de bilinir, Termik santral çalışmaları köye kadar gelince köy boşalmış, şu an 4-5 hane var burada yaşayan. Yüzlerce yıllık bir kültürü burada görebiliyorsunuz, tipik bir anadolu köyü, beylikler ve Osmanlı dönemi eserlerine rastlıyorsunuz. Birçoğu artık yıkılma aşamasına gelmiş evler ise harika, bazıları hala ayakta, restore çalışmaları da sürüyor. Osmanlının sembolü çınar ağaçları, anadolunun sembolü kavak ağaçları yanyana, tarihi eserler zeytin bahçeleriyle çevrili. Karia kentlerinden olan Stratonikeia’da 2008 yılından bu yana Pamukkale Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünden bir ekip tarafından kazı ve restore çalışmaları yapılıyor. Muğla’ya yolu düşen herkes bir zamanını ayırıp bu çok özel antik kenti görebilir, Yatağan’dan Milas yolu üzerinde 8 km kadar gittikten sonra kente giriş yapıyorsunuz.
Arabamızı park ederek kentin taş yolunda yürümeye başladık, ortada bir çınar ağacı ve hemen yanında üzerinde Stratonikeia Cafe yazan eski bir yapı vardı. Etrafta kimsecikler görünmüyordu, yerler yapraklarla kaplıydı, karşılaştığımız sonbahar görüntüsü bizi sevindirdi. Cafe’ye giren birsini görünce kapıya gidip bilgi almak isredim bu esnada kapıya gelmem kolay olmadı. Hermes isimli köpek üzerime atlıyor, sevgi gösterileri yapıyordu. o andan itibaren de gezimiz boyunca bizden ayrılmadı, fotoğraflarımızda yer aldı. Bu bizim başımıza çokça gelen bir olay, onlarla gezi ve manzaralar daha güzel oluyor. Kapıdan seslenince çıkan arkadaşa kenti gezmek istediğimizi söyleyince tabii dedi ve heyacanla beklediğimiz bu güzel gezi başladı. Girişte tarihi bir cami var, restore çalışması sürüyordu, sayfamın sonunda daha geniş olarak değineceğim.
Sarı, turuncu yapraklarla kaplı yollarda yürümeye başlarken fotoğraf çekimlerimize de başladık. Mustafa Dede ve ben fotoğraf çekerken modelimiz Ekrem ipek arkadaşımızdı. Şuraya geçermisin, şurada dururmusun vs. dedikçe bizlere güzel fotoğraflar çekmemizi sağladı. Antik yapılarla Eski Hisar köyüne ait yapılar yanyana, iç içe. Geçen gelişimde daha ayrıntılı fotoğraflar çekmiştim bu kez daha rahat bir fotoğraf gezisi planlıyordum.
Hemen girişte yer alan köy meydanında geçmişten gelen kent dokusunu görebiliyoruz. Beylikler, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi sosyal, sivil ve dini yapıları yan yana, Kahve, fırın ve farklı mesleklere ait dükkanları görebiliyoruz bunlardan köy kahvesi ve yakınındaki köy odası restore edilen yerlerden. Yapıların bazılarının tahrip olmasına rağmen, taş döşeli Osmanlı döneminden kalma yolda yürüyerek kent dokusunu görebiliyoruz.
Antik kentin şimdiki adı Seleukos kralı I. Antiokhos tarafından, önceden üvey annesi ve sonrasında eşi olan Stratonike adına değiştiriliyor. Bu sayfamda tarihsel açıdan ayrıntılara girmeyeceğim. İnternette http://stratonikeia.pau.edu.tr/ adlı kazılarla ilgili sayfada kentle ilgili ayrıntılı açıklamalar kazı ekibi tarafından yapılmakta. Bu bilgilerde köyün Türk dönemine ait tarihi kesin olarak aydınlatılamamıştır deniyor, gezimizde beylikler dönemi ve Osmanlı son dönemine ait yapıları gördük. Cami, hamam, ağalara ait yapılar bunlardan. 2009 yılından bu yana değişiklik olarak ne gördün derseniz bilgilendirme tabelaları, tarihi eserleri gösteren yön tabelaları kenti rahatça gezmenizi sağlıyor. İlginç olarak eski Türk yapıları, köy evleri antik kalıntılardan dikkatinizi daha çok çekiyor. Ayva ve nar ağaçlarının dallarının duvarlardan sarktığı sokaklarda yürümek değişik bir duygu. Bu manzaraları belki de gelecek bir zamanda aynı şekilde göremeyeceğiz, kaderine terkedilmiş yapılar hava şartlarının da etkisiyle yıkılmak üzere, bu kısmlarda gezerken dikkatli olmak gerekiyor. Çıkışta sohbet ettiğimiz bir arkadaş 1957 li yıllarda yaşanan depremden sonra köyün kuzeybatı kısmına taşındığını, Yatağan Termik santrali nedeniyle bu kısımların da bir zaman sonra terkedildiğinden söz etti. Şimdi köyde ikamet eden 5 hane var, onların nasıl kaldığını bilemiyorum.
Düzlük bir alanda eski köy evlerinin arasında pek çok kalıntı görünüyordu, biraz ileride bir Roma hamamı kalıntıları vardı. Bu kısımdan itibaren antik kalıntıları sırasıyla gezmeye başladık. Karşımıza çıkacak olan yapılar sur duvarı, gymnasion, bouleuterion, hamam, agora, tiyatro, tapınak, anıtsal çeşme, şehir kapısı, sütunlu cadde ve su yollarıydı. Bazen kendi bilgilerimizle bazen bilgilendirme tabelalarından elde ettiğimiz bilgilerin ışığında bu yerleri gezdik. Yıllarca sanat tarihi dersinde öğrencilerimize tanıtmaya çalıştığımız eserler. Tiyatroya doğru giderken üstü örtülmüş antik bir atölye vardı, bilgilendirme tabelası olsa iyiydi.
Tarihi kent verimli topraklarla çevrili, etrafımızda zeytinlikler var, yerler çimenlerle kaplı ve üzerlerinde su damlaları parlıyordu. Beyaz parıltıları kırağıya benzettim, Datça’da yüksek kesimlerin dışında kırağıya rastladığımı hatırlamıyorum. Burada zeytinler daha toplanmamış görünüyor, zeytin tanelerindeki büzülmeleri kendisi bir çiftçi çocuğu olan Mustafa Dede kırağıdan dedi. Kısa bir zaman önce güzel bir yağmurun yağdığı su birikintilerinden ve çamurumsu topraklardan belli oluyordu. Bu kısımlar bizim Yarımada’ya göre daha çok yağmur alıyor, buralarda seyahat esnasında yağmurlu havaya birçok kez denk geldim. O gün de bulutlar bir gitti, bir geldi, bir ara kocaman koyu bir bulut her an yağmur düşecek gibi üstümüzdeydi, bu hava değişimleri değişik ışıklarda fotoğraf çekmemizi sağladı.
Greko -romen tipi bir tiyatrosu var, Hermes yine bizim yanımızdaydı, sıkça fotoğraf karelerine girdi. Tiyatronun oturma basamaklarına bakınca nasıl bir deprem yaşandığı belli oluyor, doğu ve batı kısımlarında bu çok belli. Klasik yunan tiyatrolarında olduğu gibi bir yamaca inşa edilen tiyatronun 15.000 kişilik olduğu belirtiliyor. Hellenistik dönemde var olduğu belirtilen tiyatro Roma döneminde bir takım ilave ve değişikliklerle kullanılmış.