Sol alt fotoğrafta zirvedeki yuvarlak kaya görünüyor, 1375 m, bazı kaynaklarda 40-50 m farklı yazılmış.
Bu kısımlardaki zorluk mesafeler sadece, patika yollardan yürünüyor. Tabii geçit vermez araziler, yolları kaçırırsanız bayağı dolaştırır. Bu arada sayfamın başında yazmadım yürüyüş Karia Yolu’ndan başlıyor, Karia yolunun başladığı yer, Bafa gölü kenarında Kapıkırı’ya kadar gidiyor. 17 km imiş, yol üzerinde bir manastır var. Kapıkırı’da Heraklia antik kenti var gezmiştim. Birkaç km sonra biz Karia yolundan ayrılarak Beşparmak dağlarına doğru yol aldık. Rehbersiz yürünmeyecek yerler ki biz bir ara yolu kaçırmışız biraz zaman kaybettik, yorgunluğumda etkisi oldu. Yol üstünde su bir yerde var, sağ altta Zeus sunağına ait birkaç kalıntı görülüyor, dikmelerden birinde kalkan diğerinde mızrak veya ok ucu kabartması var özellikle ok ucunun işçiliği kötü. Dönerken gidişte kaçırdığımız asıl yoldan geldik, yol üzerinde kayalarda örülmüş duvarlar vardı, karakovanlar için yapılmış , şimdilerde buralarda arıcılık yok. Ayı bir zamanlar varmış, yaralı bir ayı birisine saldırmış ondan sonra yok edilmişler.
Her yer böyle ilginç kayalarla dolu.
Kamp alanına yaklaşırken önümüzden inekler gidiyordu, buralar Hindistan sokakları gibi inekler her yerde karşınıza çıkıyor, rahatça gezip otluyorlar. Kamp yerine geldiğimde Denizli’den gelen arkadaşlar çadırlarını topluyordu, biraz sonra da hareket ettiler. Bu arada evi biraz ileride olan bu köyden Mevlüt Akarsu ile tanıştık, yöreyi, dağları çok iyi biliyor, birçok yürüyüş grubuna rehberlik etmiş, ertesi gün de bizi kaleye götürdü.
Gelin Alma
Arkadaşlarımızı uğurladıktan sonra biz bir gece daha burada kalmaya karar verdik, Bağarcık’ta bakkal yok, hizmet olarak çok geri kalmış bir yer, 8 km ilerideki Çavdar mahallesi’ne gitmek için yola çıktık, birşeyler alır, kahvede çay içeriz dedik. Yola çıkarken akşam yemek yediğimiz düğünün gelini köye giriyordu, o anları biraz izledik, videoya çektim ama kameranın kapağı tam açılmamış aceleyle farkedemedim. İzin aldım, çekebilirsin dediler. Gelin arabada beklerken gençler davul zurna eşliğinde oynuyorlardı, örf ve adetlet buralarda aynı devam ediyor. Hava kararmadan gelin eve girmezmiş, bu şekilde havanın kararması beklenerek yavaş yavaş eve doğru gidiliyor.
Gittiğimiz Çavdar mahallesi Söke’ye bağlı, bizim konakladığımız mahalle Koçarlı’ya, ilginç geldi arada fazla mesafe yok. Köy düzgün, büyük bir yer, 4-5 dükkan, 5-6 kahve var. Bakkaldan bir şeyler aldıktan sonra Mevlüt arkadaş bizi bir kahveye getirdi, gece olduğu için fotoğraf çekemedim. Kahvede 4000 yıllık bir pinar ağacı vardı, gerçekten muhteşemdi, en az 3 kişi gövdesini sarabilir. Pinar dağlarımızda çokça görülen çalımsı bir maki türü. Fıstık çamından bahsetmiştim, bu bölgelerde 200 veya daha yaşlı pek çok ulu çam var.
Bizans Kalesine Çıkış
Hava umduğumun aksine yine çok güzeldi, bizim buralar gibiydi. Mevlüt bey de gelince çadırlarımızı topladık, kahvaltımızı yaptık Mevlüt arkadaşın rehberliğinde yola çıktık, gideceğimiz yerler onun belirttiğine göre fazla mesafede değildi. zaman bizim için önemliydi, uğrayacağımız yerler vardı. Mevlüt arkadaş kamp alanından bir şelale göstermişti, karşı dağlarda suyun akışı görülüyor. Oraya giderken yolda grayder çalışıyordu dönmemiz gerekti, köye bir km uzaklıktaki Bizans kalesine gittik. Bu kısımlarda kamp kuranlar çok oluyormuş, düzlük kısımlar var, aradan bir dere akıyor. Kale kocaman bir kayanın tepesinde oldukça ilginç bir yerdeydi, bakınca surlar görünüyor.