Merhaba arkadaşlar, bugün ikinci kez yazıma başlarken merhaba diyorum, biraz önce yazdıklarım yanlış bir tuşa basamaktan dolayı silinip gitti, kendime en kızdığım anlar. Arada bir taslağı kaydetsem bunlar olmayacak, yazıya kendimi kaptırıp gittim. Neyse 21 ekim tarihinde arkadaşlarım Ekrem İpek ve Sadık Baydere ile birlikte Aydın Koçarlı’ya bağlı Bağarcık Mahallesi’ne doğru Datça’dan yola çıktık. Orada Denizli’den gelen yürüyüşçü arkadaşlarımızla buluşup, kampımızı kurup, ertesi sabah Beşparmak (Latmos ) dağlarının 1375 m yüksekliğindeki zirvesine çıkmak üzere yürüyecektik. Bağarcık’a Muğla Milas veya Aydın Çine üzerinden gidilebiliniyor, Çine’den gidilirse 15 km gibi fazla bir mesafe katediyorsunuz. Biz Çine üzerinden gittik dönerken de Milas üzerinden geldik, değişik yerler görmüş olduk. Bu bölgeler Karia kentlerinin arka arkaya sıralandığı bölgeler, her yerde onlara ait bir kalıntı, yerleşim görebilirsiniz.
Alinda Antik Kenti
Hava bahar havası gibi çok güzeldi, Çine’den sonra Karpuzlu kavşağından girdik, 30 km ye yakın bir mesafe sonra Karpuzlu geliyor. Burada Karia kentlerinden Alinda yer alıyor. Geçmiş yıllarda yalnız başıma gelip gezmiştim, arkadaşlarım görmediği için antik kente giden yola saptık. Görkemli bir su kemerinin yanından antik kente girdik, nekropol ( mezarlık ) alanından geçtik. Her taraf zeytin ağaçlarıyla kaplı, bazıları dekoratif görüntülere sahip, taşlara oyulmuş lahitler vardı. Karia kentlerindeki doğa oldukça ilginç, Çine yolundan geçenler görmüştür, gökten yağmış gibi değişik büyüklükte ilginç kayalarla kaplı bir doğa.
Karşıda görünen kuleye doğru gittik, kentin etrafında surlar ve bu kuleler sıralanıyor, 6-7 kadar kule ayakta duruyor. Bu tam köşede, her yere hakim vaziyette. Zaten kent her yeri gören bir tepe üzerinde, aşağıda Karpuzlu yerleşimi görülüyor. Bu gibi Karia kentlerinde yerleşimler antik kentlerle iç içe oluyor sonradan bazıları biraz uzaklaştırılmış. Tabii antik kentin malzemeleri bu ilk yapılarda bolca var.
Manzaralar çok güzel, her yer kuşbakışı görünüyor. Aşağıda kentin görkemli stoası var, arkadaşlarım oraya gittiler ben manzaraları görüntüledim. Bu yıl bu bölgelerde zeytin yılı, ağaçlar zeytinle dolu.
Bağarcık’a giderken Cumalar, Tekeler gibi köylereen geçtiğimizi hatırlıyorum, Cumalar tarafında sulama barajı vardı, içinde balık çiftliği görülüyordu.
Bağarcık Kamp Alanı
Bağarcık’a geldiğimizde arkadaşlarımız çoktan gelmiş çadırlarını kurmuştu, hava kararmak üzereydi doğal olarak merak etmişlerdi. Buralarda iletişim zor, telefonlar pek çekmiyor. Neyse onlarla buluşup köyün biraz ilerisindeki kamp alanına ulaştık, hava tam kararmadan aceleyle çadırlarımızı kurduk. Çok güzel bir doğanın tam ortasındaydık, 600 m yükseklikte olmamıza rahmen hava güzeldi. Karşıda görünen dağlar her bakışımızda bizi heyacanlandırdı. Testere dişi gibi görkemli bir görünüşleri vardı. Ertesi gün çıkacağımız zirve sol alttaki fotoğrafta görülüyor.
Aslında kamp alanı köyün ( mahalle demek içimden gelmiyor ) içinde okul bahçesindeydi, düğün olduğu için kampı burada yaptık, daha iyi oldu. Rahat bir yer, doğanın içindeydik. Çadırımızı kurduktan sonra düğün alanına gittik, düğün yemeği vardı, keşkeklerimizi yedikten sonra kamp alanına döndük. Düğün oldukça kalabalıktı, misafirperver insanlar, bizim gibi yürüyüşçülere de alışmışlar, birçok grup zirve tırmanışı veya doğa yürüyüşü için geliyor. Söke yakın, Kuşadası, Milas gibi yerlerden de gelenler çok oluyormuş. Piknik için gelenler oluyor. Yazmayı unuttum geçtiğimiz köylerdeki yollarda bolca büyükbaş hayvanlarla karşılaştık, oldukça küçük yapılı yerli sığırlar. Hayvancılık buraların geçim kaynaklarından biri, her yer yeşil ama yem vermek gerekiyormuş bu açıdan dertliler, elde ettikleri ürün masrafları karşılayamıyormuş. Diğer bir geçim kaynağı çam fıstığı, ağaçları çok güzel görünüyor, uçsuz bucaksız bir alan bu ağaçlarla kaplı. Karşılara baktığınız her yer ormanlarla kaplı. birkaç senedir fıstıkların içi boş çıkıyormuş.