Toprak damlı yapı, oraya bir güzellik katıyor. Çok seneler önce Yazı köylülerinin işlediği, ekip biçtiği topraklar. Yaşlılarla konuşmamızda hala o günleri anarlar, topraklarımızı aldılar diye söylenenler olur. Tabii doğal olarak o zamanlar onların geçim kaynağı bu topraklar ve oradan elde edilen ürünler, şimdi tarihi yerlere yakın birçok yerde aynı korkuyu görmüşümdür, toprağımız sit alanı olacak korkusu. Bu sebeplerle ülkemizde yok edilen birçok tarihi eser olmuş, burada devletin yaklaşımı, o yörenin insanının mahdur edilmemesi önemli olmalı.
Tabii bu gibi tarihi yerlerde insanlara ekonomik katkılar sağlıyacak projelerin üretilmesi de önemli, insanlar bu zenginliğin imkanlarından faydalansa herkesten önce onlar bu eserleri korurlar. Düşünün turizm sezonunda binlerce kişi Yazıköy sokaklarından geçiyorlar ama köye bu geçişlerin pek bir katkısı yok, insanların geçim kaynağı sadece tarım. Yazıköy aynı zamanda kentsel sit alanı, peki sebebi nedir, bu yapıların korunması mı, köylü yapıların bakımını yapamıyor, pek de sağlıklı olmayan evlerde yaşıyor. Oysa bu evler restore edilse, çok güzel bir kent ortaya çıktığı gibi bu güzelliklerin getirisi de kendiliğinden gelecektir. Bu insanlar misafirperver, turizme çok yatkınlar.
Tepedeki yapıya doğru gidiyoruz, arka tarafında yüksek dağlar var, geniş bir alanın etrafı taş duvarlarla çevrilmiş. Duvarların sağ tarafında bir toprak yğını var, belli ki burada kazılar olmuş. İlk aklıma gelen Charles Newton oldu, 1850 li yıllarda Knidos’ta bu gibi yerleri kazıp bulabildiği herşeyi gemilerle İngiltere’ye götürmüştü. Ardından aklıma Knidos’ta 1967 den 1977 yılına kadar, 10 yıl boyunca kazı çalışmalarını yürüten İris Love geldi. Köstebek kazmış gibi çukurları gördüğümde aklıma bu isimler geliyor. Daha sonra Kazıları yöneten Ramazan Özgan burada kazı çalışması yaptı mı bilmiyorum.
Manzara çok güzel, ileride Knidos Aslanının kaidesinin bulunduğu Aslan Burnu görülüyor, Domuzini koyu da nazar boncuğu gibi.
Kutsal alanı (Temenos) çevreleyen duvarların (peribolos) ortasında devasa büyüklükte taşlar var, belli ki burada anıtsal bir yapı varmış.
Deniz tarafındaki tepelerde de yan yana sıralanmış yapılar var, buraya ilk geldiğimde resmi daireler falan sanmıştım, daha sonra bu yüksek duvarlı yapıların mezar amaçlı yapıldığını öğrendiğimde şaşırmıştım. Usta bir işçilikle büyük, düzgün taşlarla örülmüş duvarlar.
Muzaffer bey anlatımlarınızla Doğa özlemimi gideriyorum. Ama biryandan da kıskanıyorum birazcık.Datça nın etkileyici harika doğasını bizlere betimlemeleriniz ve fotoğraflarınızla yaşattığınız için çok Teşekkür ederim. Sağlıklı mutlu bol fotoğraflı günler dilerim. Selamlar.