Dağın zirvesine doğru kıvrılarak devam eden bir dere, yörede Kovalıca deresi deniyor, kaynak çok yükseklerde, yazın da aktığını duymuştum.
Dere yukarılara doğru dikleşerek devam ediyor, geçen gelişmizde daha yukarılardan başlamıştık ama iniş çıkmak gibi olmuyoır, buradan sonra dağ zirvelerinden yürümeyi yeğledik. Sağ tarafımızdaki tepeye tırmandık, eşeklerin patika yollarını kullanarak. Onlar bir vadiden diğerine veya derelere bu yollardan ulaşıyorlar. Yollardaki dikenli bitkiler vücudumuzu, kollarımızı kesiyordu, çünkü yollar devamlı kullanılmıyor sanırım, birçok patika oluşturmuşlar. Biz bize en uygun olanını kullanıyoruz.
Arkamızda geldiğimiz derin vadiler ve karşılarda adalar, karaların uzantıları görünüyordu, Rodos adası da arka taraflarda netti.
Tepelerden arabamızı bıraktığımız 350 m rakımlı Balıkaşıran geçidine geldik, zamanlama açısından da yürüyüşümüzü zamanında sonlandırmıştık. Artık günler kısalıyor, yürüyüşlerde bunu hesaba katmak gerekiyor, tabii kafa lambalarımız her zaman yanımızda. Yedi saat yürüdük, iki kez kısa bir meyva molası verdik.
Yürüyüşe başladığımız tepeden Hurmalıbük manzarası.
Ve Balıkaşıran’da puslu bir manzara vardı, güzel bir yürüyüş oldu, arabamıza ulaştığımız anlar yürüyüşlerin sonundaki en hoş zamanlardır. Birçok şeyin kıymetini daha iyi anladığımız bir zaman…
ne çok şey öğrendim, paylaşımlarınız çok güzel. bitki fizyolojisine merakım hep vardı ama Datça florasını inceliyor olmak ayrı bir keyif ! mutlu günler