20 Nisan sabah erkenden Orcey otele gittim, birgün önce Levent Arslan ile konuşmamızda sabah erkenden gel, bir ekiple gidersin demişti. Yeni kahvaltılarını yapıyorlardı daha. Alina’ydı sanırım adı, başındaki örtüyle değişik görünüyordu. Levent bey ve ekiptekiler çalışmaları hakkında konuşuyorlardı. Herkesin gergin olduğu zamanlar, sanatsal kaygıların verdiği gerginlikler.
Önce bir ekibi Kargı’ya götürecektim, güzel bir görüntü arıyorlardı, Gök limana doğru yürümekti niyetim. Sonra vazgeçildi, ekip sahil boyunca dolaşmaya çıktı. Biraz sonra Levent Arslan Eski Datça’ya gidiyoruz dedi, Güler Yücel’e. Arabama doğru giderken narenciye ağaçlarının altında gazete okuyan Elbruz’u gördüm, fotoğraflarını çekip kısa bir röportaj yaptık.
Eski Datça sokaklarında her zamanki dekor hazır vaziyette, Levent beyin renkli giysisi bu sokaklara bir canlılık katıyordu. Camiye doğru giderken yollar inşaat artıkları ile kaplıydı, Datça’da turizm ancak birkaç aya sığar gider bu inşaat yoğunluğu varken.
Neşe Karaoğlan’ların evinin önünden geçerken yola uzanan kırmızı gül dikkatimi çekti, İspanya’dan gelen arkadaştan poz vermesini rica ettim, tabii Levent bey çevirdi. oldukça hoş fotoğraflar oldu. Renkler tonlar çok güzel, İspanyol ekipten arkadaşın fotoğrafını çekiyorum. Can Yücel sokağındayız, burada ışık hep güzeldir, Can babadan etkilenmiş gibi şiirsel.
Yeşiller, siyahlar, kırmızılar ne güzel uydu, bir de sıcak bir gülüş yemeğin üstüne çay gibi. (kahve içmediğim için dedim)
Ekibi kapıda Güler Yücel karşıladı. Mutfaktan geçip Güler yücel’in çalışmalarının sergilendiği odaya geçtik. Burada çok değişik bir ışık vardı, ışık tavandaki bir pencereden geliyordu.
el emegi pazarı……calısıyorum.ressam