14 Ocak pazar günü arkadaşım Ekrem İpek ile Yarıkdağ’da bir tırmanış yaptık, o gün aslında evde oturmaktı niyetim ama arkadaşımdan gelen ” hocam ben doğada yürüyorum ” telefonu üzerine hazırlanıp buluştuk. Nereye gidelim, ne yapalım derken Pirenlik’ten Yarıkdağ eteklerine geldik. Şimdiye dek birçok kez tırmandığımız bir dağ, bu kez biraz değişiklik yapalım dedik ve dik, kayalık kısımdan tırmanmaya başladık. Dağlar arkadaşımla beni oldukça değiştiren, güzel duygularla dolduran bir yer, fotoğraflarımda da bunu görebilirsiniz. Normal bir mekanda çekilen fotoğraflarımla dağlarda çekildiğim fotoğraflar arasında çok fark var. Nasıl bir enerji veriyorlarsa onun bir parçası olup çıkıyoruz. Yüreğimize biriken bütün döküntüleri atıp hafiflediğimiz mekanlar. Yapmacıksız, sade, yalansız bir dünya, soluduğumuz her nefes bir ilaç gibi geliyor yorgun yüreklerimize.
Bir gün önce güzel bir yağmur yağdı, yerlerde bu yağmurun izlerini görmek mümkündü, bitkilerin üzerindeki su tanecikleri hala duruyordu. Bu kısımlar fazla güneş görmediği için nemli, rutubetli bir ortam hep var. Bu bitki örtüsüne de yansıyor. Yemyeşil çimenler her tarafı kaplamış vaziyette. Hava doğa yürüyüşü için uygundu, hafif serin bir hava vardı. Birazcık kar havası izleri taşıyordu, karlı tepeleri aşıp gelmekte olan bir rüzgarın habercisi gibiydi. Tırmanacağımız kayalık kısmın arka tarafları kaya tırmanışları yapılan dik satıhlara sahip. Sayfamın sonlarında o kısımlardan geçerken konuyla ilgili söyleyeceklerim olacak.
Biraz tırmanır tırmanmaz Yarımada kuşbakışı karşımızdaydı, Akdeniz ve Ege’yi aynı anda görerek tırmanmaya evam ettik,. Fotoğrafta görülen Pirenlik’teki fıstık çamlarından oluşan piknik alanı, ilerlere doğru Hızırşah, Reşadiye, Kızlan, Ege tarafında Karaköy gibi bütün yerleşimleri görebiliyorduk. İlk zamanlarda görüntü netti, manzara derinlemesine görülebiliyordu, güneşle birlikte bu kayboldu.
Aşağıdan bakılınca hemen varılacakmış gibi görünen bir mesafe, bitki örtüsü falan ilk başlarda pek belli olmuyor, kayalıklardan tırmanıveririz diyorsunuz.
Bir zaman sonra bitki örütüsü sıklaştı, makilik bir alan, aradaki boşluklardan, kayalık kısımlardan yolumuza devam ettik. Bu arada video çekimlerim nedeniyle sıkça durdum. Video çekerken fotoğrafa fazla vakit ayıramıyorum, önümde yürüyen bir arkadaşım var, bazı anları kaçırmamaya çalışıyorum. Tabii video olayındaki bütün bu emeklere karşın, ( çekim aşaması, kurgu aşaması vs.) doğayla ilgili videolar pek izlenmiyor. Datça’nın en güzel görüntülerini belgeleyen bu videolara talep maalesef yok. Yine istatiklere göre bayan arkadaşlarımızdan çok az izleyen var. Arkamızda yaşadığımız bu güzel anlardan bir anı kalsın diye yüklüyorum, en çok izleyen de benimdir sanırım.
Bir botanik bahçesinde yürür gibiydik, yosunlar, değişik bitkilerle çevriliydi çevremiz. Bir ara harçsız örülmüş, taş bir duvara denk geldik, arkasında dar bir düzlük vardı.
Ve kayalık kısımlarda yürümeye başladık, fotoğrafta görüldüğü gibi keskin ve oyuklu kayalar. Sağlam bir kaya yapısı olduğu için tutunacak, ayağımızı koyacak oyuklar vardı, bu gibi yerlerde ilerlemek zor olmadı. Fakat zirveye yaklaştıkça kayalar dikleşti, bu kısımlarda tırmanmalar başladı. Herhangi bir güvenlik önlemi olmadan yapılan bu tırmanmalar da zaman zaman heyacanlı anlar yaşadığımız oluyor. Bazı kısmlarda kayalar düz, bu kısımlar oldukça tehlikeli, tutunacak , ayak basacak yerler olmadığı gibi nemli ortamdan dolayı kayganlık ta var. Geirye dönmeyi hiç aklımızdan geçirmiyoruz, dimdik bir kayadan inmek önümüzdeki zor kayalara tırmanmaktan zor.