Ressamın fırçsından çıkmış gibi bir manzara karşımızda, bu mevsimde bile yeşilin her türlüsü var.
Hayıtbükü’nde arabamı park ederek biraz dolaşalım dedik, yemek saatine daha vardı. Gezerken Mehmet Karaman arkadaşım yanıma geldi, Hocam beni tanıyamazsın ben Mehmet Karaman deyip bayramlaştı. Gerçekten sakalsız haliyle hatırlıyordum, kendisini tanıtmasa tanıyamazdım. Mehmet Arkadaşım Datçalı, tanışmamız web sitem sayesinde olmuştu, ODTÜ de eğitimine devam ediyordu tanıştığım sıralarda, şimdi mezun olmuştur, kısa sohbette sormak aklıma gelmedi, müziğe merak salmıştı en son gördüğümde. Bir gün Knidos akropolüne çıkmıştım, oradan çektiğim bir fotoğrafı web sitemde görünce Mehmet arkadaşım bana mail attı, hocam benim çocukluğum oralarda geçti, şuradan gidersen şuraya çıkarsın gibisinden de birşeyler yazmıştı, o yazıdan sonra o bölgeyi didik didik edercesine gezdim ve Datça serüvenimin başlangıcı oldu diyebilirim. Mehmet Karaman ve arkadaşının Hayıtbükü sahilinde fotoğraflarını çektim, Hayıtbükü oldukça kalabalıktı, şezlonglarda güneşlenenler, denize girenler.
Hayıtbükü Ege Kafeterya’da
Ege Kafeterya’da öğretmen arkadaşlarımı gördüm, bayramlaştık. Tuğrul ve Nurcihan arkadaşlarım torunlarıyla mutlu bir bayram geçiriyorlardı, sevdikleriyle daha nice mutlu tatiller diliyorum. Torunlar biraz hareketli, kolay iş değil gibi görünüyor.
Ege Kafeterya’da öğretmen arkadaşım Tuncer Curacı da vardı, bayramlaştık, dut ağacının gölgesi yaprak yaprak, zeminde yüzümüzde, bir zamanlar sıkça gördüğümüz Anadolu’daki çay bahçelerini hatırlatan görüntüler.
Hayıtbükü’ne can veren ağaçlar, bu ağaçları atın bakın geriye ne kalıyor.