Masamızın bir ucunda oturan Mehmet Yayla ile sohbet ettik, 88 yaşında, hoş sohbet birisi. Fotoğraf makinamı görünce kendisinin Datça’nın ilk fotoğrafçısı olduğunu söyledi. Evinde çalışırmış. Çocukluğumuzda vardı hatırlıyorum, vesikalık fotoğraflarımızı çektirirdik; siyah bir bezin önüne dururduk, fotoğrafçı üç ayaklı tahta kutunun arkasındaki beze kafasını sokarak buraya bakın gibi laflar ederek fotoğrafımızı çekerdi. O kutunun içinde sihirli bir şeyler var gibi gelirdi bizlere. Mehmet Yayla fotoğrafçılığı askerde öğrenmiş, Datça’nın her yerinden fotoğraf çektirmeye gelenler olurmuş. Fırsat olsa Mehmet amcada dinlenecek daha çok anılar var, Allah sağlık versin umarım bir gün daha uzun konuşuruz.
O fotoğraf makinalarında fotoğraf önce negatif olarak çıkardı , görüntü baş aşağı olurdu, hatırladığım kadarı ile sonra tekrar fotoğrafı çekilerek normal fotoğraf olurdu. Öğrencilerimizle bu basit makinaların çalışmasına benzer fotoğraf makinaları yapmıştık, tabii bizim makinalarda mercek yoktu, amacım fotoğraf makinalarının çalışma prensibini anlatmaktı. Fotoğraf makinaları gözün çalışması örnek alınarak yapılmışlardır.
O sırada bizim konuşmalarımızı dinleyenler arasından Coşkun Avcı lafa girerek aynı makinalarla kendisinin de fotoğrafçık yaptığını belitti. İki makinası varmış birisini bir fotoğrafçıya satmış diğeri hala duruyormuş, bir ara fotoğrafını çekeyim dedim. Coşkun Avcı’yı çalıştığım okulun biraz ağağısındaki bisiklet tamiri yaptığı dükkanından tanıyorum. Birkaç kez çocuklarımızın bisikleti için kendisine uğramıştım, her zaman da karşılaşırdık. Şimdi o dükkanların olduğu yerde Tansaş binası var. Konuşma arasında fotoğrafçılardan bahsedilmişken Fevzi Öztekin’in de adı geçti.
İçtiğimiz Güzel çayları yapan kahveci Mehmet Kılınç’a bu binalar kaç yaşındadır diye sordum;50-60 yıllık vardır dedi.
Bu güzel sohbetten sonra dışarıya çıktım, Reşadiye sokaklarında biraz dolaşarak fotoğraflar çekeyim dedim.
Reşadiye Kentsel Sit alanı, bu yüzden korunmuş yerlerden ama sit alanı olmasının insanlara getirdiği zorluklar da var. Eski yapıların bakımı için maddi bir destek gerekiyor, bu korunmuş yer turizmin nimetlerinden yararlanamıyor, bu yönde projeler geliştirmek gerekiyor. Bir ara Kemal Kapçı ile konuşurken İskele mahallesine indiğimizde kalabalık, gürültü, trafik bizi sıkıyor o zaman buranın kıymetini anlıyoruz, burada huzur içinde sakin bir ortamda oturuyoruz demişti.
Çiçek açmış bademler manzarayı güzelleştiriyor. Kentsel sit alanı olmasına karşın eski dokuyu tam olarak göremiyorsunuz.
Bir evin duvarında açmış çiçekler, daha önce yürümediğim bir sokaktayım.