hayıtbükü'nde sonbahar

İlk Yağmur – Yağmurla Gelen Kokular

Palamutbükü’nde pek fotoğraflık manzara olmuyor, ancak koyun uç noktalarından güzel fotoğraflar alabilirsiniz, başka yerlerde görmeyeceğiniz renklerle de karşılaşabilirsiniz. Gerence’ye bakan tepeden Palamutbükü ve Gerence manzaralarını çektim. Yağmur yağmaya devam ediyordu, makinalar açısından sakıncalı, hızla birkaç fotoğraf çektim. Yağmurda denize giren kişiler vardı rahatsız etmemek için fotoğraflarını çekmedim.

Yağmurla gelen kokulara devam edeyim, daha önce de yazmışımdır unutamadığım anılar bunlar, yaşlandıkça bu anılar daha değerli oluyor sanki, belki de aynı heyacanları, hisleri hissedemediğimizden olabilir. Denizli Lisesi mezunuyum, o zamanlar bayağı önemli bir eğitim kurumu, kütüphanesi ki belki de üniversitelerde bile o kadar zengin değildi. Bir yıl sınıfta kaldım ( tek ders ) 4 yıl boyunca klasiklerden okumadığım eser kalmadı diyebilirim. Sınıfımda resim ve kompozisyon olarak öğretmenlerim tarafından oldukça önemsenen bir öğrenciydim. Yazdığım kompozisyonların derste okunduğu çok zaman olmuştur. Lise birde çift seneliktim, yağmurla gelen toprak kokusunu anlatan bir kompozisyon yazmıştım, defalarca sınıfta okundu, duyuların iyi çalışması, hissettiklerini kendin olarak anlatabilmek, ne güzel bir şey. Paylaşımlar yapan arkadaşlarda zaman zaman görüyorum, yazdıklarını kısakandığım kişiler oluyor. İşte bu sabah duyduğum kokular yıllar öncesinin o kokuları gibi zengindi, yıllardır hissetmediğim bir şekilde. Bunu iyiye mi, kötüye mi yormak lazım bilemiyorum. Yaşam her geçen gün insanlar ve diğer canlılar açısından zorlaşıyor, bu artarak sürecek, dönüşü olmayan bir olgu bence. Doğa sinyaller veriyor yapmayın, etmeyin diye umursayan yok, kendileri güvende nasıl olsa. Dünyanın her tarafında benzer durumlar var, buzullar eriyor, tüket, üret derken doğayı, yaşadıkları yerleri tüketmekteler ama onlar için bugün önemli, gelecek kuşaklar kimsenin umurunda değil. Oysa kendilerinin de çocukları, torunları var. Bizler Datça’da yaşayanlar, dar bir alanda her gün biraz daha sıkışan yaban hayvanlarına dönmekteyiz, yaşam alanları hızla yok olan, bu Yarımada’da bir daha göremeyeceğimiz canlılar gibi, bizim de soluk aldığımız, övündüğümüz değerler hızla tüketilmekte. Hem de bakir bir doğada, sakin, sessiz bir ortamda yaşamak istiyoruz demeçleri arasında.

Kurubük’ten geçerken dayanamadım, durup fotoğraflar çektim, bu mevsimlerde piren çiçekleri açmaya başlar, dağlarda yürürken pirenlik alanlarda kokuları uzak mesafelere kadar gider ( Pirenler de hızla kaybettiğimiz güzelliklerden ) . Kurubük yamaçlarında mor renkleriyle piren çiçekleri dikkatimi çekti,  yağmurla gelen kokular içinde onların da kokusu vardı sanırım.

Ovabükü’nden Hayıtbükü’ne giderken yolun kenarında yağmura yakalanmış bir kaplumbağayla karşılaştım, şaşkın şakın baktı, ne yapacağına karar verememiş gibi bir hali vardı. Ovabükü’ne yaklaşırken manzaralar çok güzeldi, hızla yapılaşmasına karşın Ovabükü çok özel bir yer, hala yeşil ve güzel. Bunda tarım arazilerini koruyan insanların payı büyük umarım böyle devam eder.

Fotoğrafta da görüldüğü gibi sarı renkler ağırlıkta, Eylül benim sevdiğim aylardan, her ayın kendine göre bir güzelliği de olsa. Sakin, duygusal, renkli, biraz hüzün kokan…

Yol üstünde My Bungalow’a uğradım, doğa yürüyüşlerinden tanıştığımız arkadaşımız Sadık Baydere’yi göreyim dedim, Ağustos’yan bu yana buradaydı, Ekrem arkadaşımla bir kez görme fırsatımız olmuştu. My Bungalow’un işletmecisi Hilmi bey de nazik bir arkadaş, oturduk sohbet ettik, çayımızı içtik.

Sayfalar: 1 2 3

Bir yorum

  1. Yazı ve görüntüler çok güzel, emeğinize sağlık Muzaffer Hocam

    Onur ÇELEN

    Bursa’dan sevgilerimizle

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir