Ömer bey Datça’nın diğer köyleri de araştırılsa bu çeşitler ikiye katlanır diyor. Mesela ben Yazı köyü ziyaretimde oranın en meşhur bademinin Haşmet bademi olduğunu duymuştum. Köylüler bu çeşitleri hemen dalından, görünüşünden tanıyorlarmış. Bunun gibi bir çok bilgi, deney ama ülkemizde bu konularda araştırmalar fazla yok. Datça’da son yıllarda devletten 49 yıllığına kiralanan, büyük arazilere Amerikan bademi dikiliyor, Datça bademinin markası yok diye devlet teşvik vermiyor. Kendi ülkemizdeki bu değerin kıymetini bilmeyerek yabancı bir türü yarımadaya sokmuş oluyoruz, bunun sonuçları, yan etkileri araştırıldı mı?
Ömer bey ön taraftaki tarladaki bademleri göstermek için beni yan odaya götürdü. Burada sağ taraftaki Yasin Özen ve adını bilmediğim arkadaşla fotoğraflarını çektim. Bu odada köy kadınlarının yaptığı, satışa sunulan el işleri de vardı.
Ömer bey pencereden ağalara ait arazide bulunan bademleri gösterdi, burada daha önce çok badem varmış. bedemlerin yaşının en az 150 senelik olduğunu söylüyor. Belli bir yaştan sonra dipten keserlermiş, yeni filizlerle genç bir ağaç olurmuş. Ömer beyin dikkatini çeken bir konu da aşı olayı; Nurlu bademini yaşlı bir ağaca aşılarsan yara kapanmıyormuş ve ağacın ömrü fazla olmuyormuş. Genç bir ağaca aşılarsan verimli oluyormuş, şu an 30 yaşında sağlıklı ağaçlar varmış. Ak bademi yaşlı ağaca aşılarsan zarar olmuyormuş. Ak badem köylerine 1980 li yıllardan sonra gelmiş. Burada dışarıdan gelmiş badem yok ama bizim bademlerimiz dışarılara gitmiştir diyor. Ömer beyle saatlerce konuşsan konu bitmiyor, bu bilgilerin not edilmesi, hocalarımızın yararlanması iyi olur. Kooperatiflerin günümüzde ayakta kalması kolay bir olay değil, Sındılılar şimdilik direniyorlar, en büyük şikayetleri de kayıtdışı satışlar, piyasayla rekabet edemiyorlar. Bu konu daha çok uzun ama işi tadında bırakmam gerekiyor, gelecek günlerde devam ederim.
Kooperatif binasından tam çıkmıştım ki karşı evden çıkan bayan elinde çiçeklerle kenarda duran taksiye doğru gidiyordu, izin isteyip bir fotoğrafını çektim. O sırada Sedat arkadaşım arabasıyla gideceğimiz yere doğru hareket etmişti, aceleyle ismini , çiçeklerin öyküsünü öğrenemedim.
Bugün Sedat Uysal arkadaşımı aramamın nedeni Sındı’ya gelirken bir vadide olduğunu öğrendiğim Kiliseyi belgelemek. Bu bölgeye Geneviz diyorlar, ismin nereden geldiğini bilen yok.
Karşıda sarp dağlar temiz havada daha güzel görünüyorlar.
Çok güzel bir vadi, etrafı dağlarla çevrili, kışın ılık, yazın serin oluyormuş. Çok eskilere dayanan bir yerleşim alanı. Yolumuz üzerinde önce bu yapı kalıntısı ile karşılaştık. Kare biçiminde duvarların içi horasan harcı ile sıvanmış. Bana su veya erzak deposu gibi geldi.