Çok güzel bir sahili var, buraya ulaşan dere Küçük Çayliman’a göre daha derin bir vadiden geçiyor. Biraz tepelerden gidelim dedik, azgan denen dikenli bitkiler çok sıktı. Dereyi geçtikten sonra soğuk rüzgar daha arttı, vadiden geliyordu.
Bir renk cümbüşünün içinde yol alırken rüzgarın yüzümüze dokunuşu üşümüş şefkatli bir el gibiydi, yürüyüş boyunca mola vermedik fotoğraf çekerken soluklanıyoruz zaten.
Artık manzaramızın içinde Palamutbükü adası da görünmeye başladı. Ada bu zamanlarda yemyeşil olurdu hala o yeşil giysisini giymemişti.
Tepede rüzgar oldukça kuvvetliydi, kollarımızı açtığımızda dengemizi bozabiliyordu. Kendimizi özgür, doğanın bir parçası olarak hissettiğimiz anlar, her yer kuşbakışı karşımızda.
Manzaraya Palamutbükü adası da katılınca kompozisyon tamamlanıyor. Bu dinlendirici manzaraya bakarken huzur pompalanıyor yüreklerimize. Rüzgar dağların olmazsa olmazı. Bir avcı kuşun çığlığı, diğer kuşlar sesini kesiverdi birden.
Manzarayı gören tepeler rüzgarın da en kuvvetli olduğu yerler, içimize kadar işleyen soğuk bir rüzgar, bir yerlere kar yağıyor herhalde diye düşündüğüm anlar. Sıcak renklerle kaplı araziler, doğada kuraklığın getirdiği bir güz yaşanıyor.
Güzel bir yazı ve çok güzel resimler.Beni aldı götür dü. Teşekkürler