Her taraf papatya, Dallama denen iri papatyalar da var şimdilerde. Resim yaparken bunun gibi manzaralar çok yaptık, bir tablo gibi, Anadolu sıcaklığında. Yitip giden güzellikler, şimdilik hemen yanıbaşımızda, ruhun dinleniyor yeşillerin arasında, yolun rengi ne güzel.
Biraz gidince rastladığımız keçi sürüsünü görür görmez fırladık dışarı, oğlaklar çok sevimliydi. Genelde sürüye yaklaşınca hayvanlar kaçar, uzaklaşır, bunlar insana alışık. Aralarına girip fotoğraflar çektim, hava kapalıydı, ayarlarla oynadım durdum. Çoban bu arazilerde sıkça karşılaştığım Hakan Topuz olunca daha rahat hareket ettik, artık o da bana alıştı.
Keçiler bir yerde fazla oyalanmaz yürüyerek beslenirler, keçi çobanlarını görüyorum arkalarından koşturup duruyorlar.
Beyazlar sakız cinsinden bildiğim kadarıyla, bunlar sık ve çok sayıda yavru yapıyor. Bir ara Hakan arkadaş heybesinden ekmek çıkardı, o anda manzara görülmeye değerdi, göğsüne kadar yükselip ekmekten yediler.
Değirmenbükü koyuna yaklaşmıştık ki yolun ortasında duran kuş bizi heyacanlandırdı, kapıyı açmadan camdan çektiğim fotoğraf. Kapıyı açtığım an kaçacak biliyorum. Geçmiş yıllarda da Betçe arazilerinde bu kuşa rastlamıştım, fotoğrafını çekmem mümkün olmamıştı. Çift olarak baharda buralara geliyorlar, yavrulamak için büyük ihtimalle. Tepesindeki tüylere bakarak İbibik diyordum ama bu fotoğrafta daha farklı bir kuş gibi geldi, ağaçkakan olabilir mi acaba, uzun, sivri bir gagası var. Kapıyı açtıktan sonra iyice uzaklaştı ve sonra da uçtular, fotoğrafı teleobjektifle çektim.
Değirmenbükü’ne gelir gelmez ateş yakacağımız bir yer aradık, zaten ocak şeklinde ateş yakılacak yerler var. Biraz ileride piknik yapanlar vardı. Arkadaşlarım ateşle uğraşırken öğrencim Akif Kapçı hocam merhaba diye seslenince yanlarına gittim.