datça'da bahar

Mart’ın ilk günü, başka yerde göremeyeceğimiz güzelliklerle geçen zaman.

Siteler yapılıyor, koylar yapılaşıyor, evlerini alanlar gayet mutlu, sonrasında bana aman tanıtma kimse gelmesin türü yazılar, serzenişler. Bu arkadaşlarımızın birçoğu kışı asıl memleketlerinde geçirirken, doğal olarak yazın mutlu şekilde Datça’ya koşarlar. İçlerinde çok sevdiğim, bu Yarımada’yı benden çok seven, zarar gelmesinden üzüntü duyacak arkadaşlarım da var. Son zamanlarda su sorunu sıkça gündemde, yazın o kalabalık günlerinde hortum elinde sabah akşam bahçe sulamalar, araba yıkamalar, havuzlar, param var istediğimi yaparım türü davranışlar… Bahçelerini egzotik bitkilerle dolduranlar da az değil. Burası kurak bir iklim, su kaynağı yer altındaki kuyular ki her yıl biraz daha çekiliyor. Suzuzluktan yakınılır kimse bu soruna biraz katkım olsun demez, sadece eleştirilir. Oysa hepimizin yapacağı çok şey vardır, sayfamda bu konulara sıkça değiniyorum. Bu nüfusa, yapılaşmaya dereler olsa dayanmaz. Datça’da olmanın tadını yaşarken birçoğu hiçbir zaman Datçalı olamadı. Datça sadece, deniz, kumdan ibaret değildi çünkü. Bazıları köy yaşamını özledi, köylere geldi ama köylülerle irtibat kuramadılar, bazıları istemedi. Köylere girince tezek kokusu, köpek havlamaları, horoz sesleri olmadan olur mu, rahatsız olanlar oldu, şikayet edenler bile olmuş. Size samimi olarak söyleyeyim çocukluğumda traktör çok yoktu, traktörlerlerin egzozundan çıkan kokuyu çok severdim. Köyleri, doğayı bana hatırlatan bir kokuydu, geldiğim insanların kokusu gibi gelirdi. Sonra bu insanlar kendi hallerinde, hırsları olamayan, kendini ön plana atmayı pek sevmezlerdi. O yıllarda bizim oturacağımız doğru dürüst bir kahve bile yoktu, rüzgar almayan, sakin yerlerde toplanır sohbetler ederdik. Hastaneler keza pek iyi durumda değildi ama bilerek kaldık burada, burası böyleydi, mahrumiyet yeriydi. Ama hiç bir büyük kente kazanamayayacağım bir sağlığı ve güzellikleri bana yaşattı. Strabon ” Tanrı sevdiği kulun uzun ömürlü olmasını isterse Datça Yarımadası’na bırakır ” sözü benim için söylenmiş gibiydi. ( Strabon’un kitabını alıp okudum bu söze rastlamadım ama buraya böyle yakışan az söz vardır ) Bazıları ki meydanı boş bulup kendilerini profösör sandılar. Bir ara birisi bana resim dersi vermeye kalktı ben sessiz kalınca, dur kardeşim yav benim işim bu demek zorunda kaldım. Kompozisyon derler, ışık derler, bir kompozisyonun nelerden oluştuğunu bilmezler. Cahil insanın en büyük özelliği her şeyi bildiğini sanmasıdır, eskiden cahil okumamış, eğitim görmemiş insanlar için söylenirdi daha çok, şimdi cahil herşeyi bildiğini sanan insanlara diyorum ki artık okumamışı, okumuşu birbirine karıştı. Bilginin bu denli hızlı yayıldığı bir dünyada, cahil kelimesinin anlamı da değişiyor. Hiç olmak, kendini hiç hissetmek, arzuları, istekleri en aza indirmek, en az tüketmek, nefsine hakim olmak, bize sunulan bu güzel doğaya zarar vermemek işte olmamız gereken bu. Sonu varmı, dünyanın en güzel yazısını yazdım desem, benden daha güzeli yok desem, benden bilgilisi yok, en güzel ev, şaşaalı yaşam istemenin sonu var mı? Sonu gelmez isteklerin, seni esir alırlar, hep tüketirsin, çevreni, dostlukları, doğayı. Seç birini ya hiç olacaksın ya da hırsının esiri olacaksın, hep bana hep bana diyeceksin. Sonra en öne geçip ahkam keseceksin, bugün yaşanılan bunlardır. Dürüstler, sade insanlar suçlu gibi, eksik gibi, geçen gün paylaştığım fotoğrafa bir arkadaşım yorum yazmış ” Muzaffer bu Yarımada’da en güzel yaşayan sensin helal sana ” diye hoşuma gitmedi dersem yalan olur. Zenginlik bu doğayla bütünleşmek, arınmak, istekleri, arzuları en aza indirmek, saygı duymak. Bana göre doğaya insandan başka zarar veren bir başka canlı yoktur, her canlının bir görevi vardır, onu kabüllenir yaşamlarını sürdürürler. Şimdi yakındığımız bazı canlıların yaşam alanlarını yok eden, yiyeceklerini bitiren bizleriz, dengeyi bozan bizleriz. Bu nüfus, bu dağılım böyle dar, küçük bir Yarımadada’da onlara yaşam şansı verebilir mi? Bazı  arkadaşlarımızla sohbet ettiğimizde Datça’ya şu kadar yıl veriyorum demeleri öyle acı ki,onlar bizden daha iyi görüyorlar her şeyi. İstediğimiz tek bir şey var, biraz sonra dolaştığımı göreceğiniz bu doğaya kıymayın, gelir gelmez iş makinalarınızla her şeyi değiştiriyorsunuz, dereler kapatılıyor, geldiniz yerleri burada inşa etmeye çalışıyorsunuz. Evler yapılmasın demiyoruz, sade, Akdeniz mimarisini yansıtan, geleneksel Datça evlerini biraz incelesenize. Simi’ye bir gidin bakın her yer ev ama ne güzel duruyor, binlerce turist ziyaret ediyor.

Sayfalar: 1 2 3 4 5

Bir yorum

  1. yorumlarınız bizleri aydınlattı,görseller harika gerçekten . “Allah sevdiği kulunu Datça’ya gönderirmiş, çok yaşasın diye” bu söze katılmamak iç den değil emeğinize sağlık.ustanın dediği gibi “MEKANIM DATÇA OLSUN”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir