karali yürüyüşü

Karaali Vadisi – Fantastik Bir Doğa

karaali bük manzarası

Tepeye çıkar çıkmaz koy manzarası ayrı bir güzeldi, abdestbozan bitkisinin sarı çiçekleri mavi ve yeşillerin içinde güzel bir etki bırakıyordu. Manzara resimlerinde giysilerin renkleri önemli, Ümit hanımın üzerindeki kırmızı renkler kompozisyona canlılık kattı.

Buradan itibaren batıya doğru dağlar bir parmak şeklinde denize doğru uzanıyor, tepeden çektiğim fotoğraflarda göreceksiniz. Dağların arasında burası gibi dar vadiler var, uzunlukları, 3-4 km yi geçmez. Karşılarda Datça Hurması varmı diye arkadaşımın dürbünle baktığı anlar, koyun biraz ilerisinde küçük bir plaj var orada çıplak gözle görünüyorlardı. Tam karşımızdaki çıkıntıda var mı diye teleobjektifle çektim, koyulukların içinde bir hurma ağacının var olduğu görülüyor ( sol alt fotoğrafta )

datça yaban doğasında trekking

Bu araziler kefen denen dikenimsi bitkilerle çevrili, geçen gelişimde yürüdüğüm eşek yolunu bulup kolaylıkla yürüyoruz. Karaali bükünün hemen bitişiğinde dar bir yarımada var, Ümit hanım oraya çıkmayı çok istemişti ama zamanı düşünerek buna imkanımız olmadı. Sarı, yeşil, kahverengi renkler mavilerin içinde yaşamın, umudun simgesi gibiydiler.

Durup durup manzarayı seyrettik, yükseldikçe manzaralar daha da güzelleşti. Artık hep tırmanma var, bir tepe, bir tepe daha  diyerek arka arkaya sarp kayalıkları geçiyoruz. Bu kısmı o gün oldukça zor geçtim , sıcağın etkisi büyük oldu, hiç esinti yoktu. Birkaç gündür vücudumda bir kırıklık vardı ama böyle bir havayı da kaçırmak istemedim, bu satırları yazdığım bugün doktora gitmem gerekti. Soğuk algınlığı da olabilir. Tekrar doğaya açıldığımızda birşey kalmaz, yazılacak yazılar var, biter bitmez yürümeye devam.

datça günlük bükü manzarası

Sık sık mola verdim, bu mola verişler aslında iyi oldu, bu güzel manzaraları doya doya izledik, temiz dağ havasını içimize çektik. Ümit arkadaşımız benim yorgunluk belirtilerine karşın hiç bozuntuya vermedi, sızlanmadan peşimizden geldi. Facebook’ta ise bu anlarla ilgili izlenimlerini şöyle anlatmış. ” Arkamda bıraktığım denize
baka baka beylerin peşinde 500 mt yükseklikteki dağ tırmanışına başladım. Zaten saatlerdir inişte canım çıkmış, o dağ bana Ağrı dağı gibi, Everest gibi geliyor ve soğuk terler döküyorum. ( ikisini de görmedim ama olsun ?? ) yapacak birşey yok, tırmanıyoruz, tırmanıyoruz, kayalardan düşmemeye çalışarak, eşşek yollarını arayarak, güneşe meydan okuyarak, arada arkamızdaki manzaraya hayran hayran bakarak. Bu arada Muzaffer hocam (buralara gelen ilk kadın sensindir, erkeklerden bile bizden başka gelen yoktur, bu yarımadanın en zor parkuru) dedi ve beni acayip havaya soktu yine. İki haftadır ilkleri yaşıyorum, bisikletten sonra bu. Nasıl tırmanmam şimdi o en yüce dağı, nasıl yoruldum derim… demedim valla, dimi hocam???”diye paylaşmıştı. Gerçektem kendilerini tebrik ediyorum, zirveye vardığımızda ikimizin sevincine diyecek yoktu, Ekrem arkadaşım bir böyle dağı daha aşardı, onu dahil etmiyorum.

Fotoğrafta Günlük bükü bir nazar boncuğu gibi ışıldarken görülüyor, arkalarda Dil burnu var. Burayı aşınca Hurmalıbük geliyor, bir ara Hurmalıbük’ün düzlüklerini gördük ama aradaki mesafeyi bilemiyorum, gelecek günlerde Ekrem arkadaşımla yürüyüp bakacağız.

Eşeklerin kullandığı en uygun patikalardan yürüyoruz, daha az yoracak türden olanları. Sonuçta her yol sarp kayalıklara çıkıyor, parkurun kötü tarafı bastığımız zeminin oynak olması. Parçalanmış kaya ve taşlardan oluşuyor, tabanlarınızla zemine zor tutunuyorsunuz tabii bu da yorgunluğu artırıyor.

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6

2 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir