Kefen dedilen btikilerle kaplı düz bir yerden geçerken Bünyamin arkadaş burası bu bölgenin harman yeriydi diyor. Buraya Kütük burnu harman yeri diyor. 2, 3 gün burada beklerlermiş, domuz gelmesin diye. Arpa buğday her yere ekilirmiş. Domuzların çoğalması ile ilgili konuşmamız oluyor, onların sayılarını dengede tutan vahşi hayvanlar bugün doğaya bırakılan zehirlerle yok olmuş durumda. Son yıllarda gezdiğim yerlerde konuştuğum köylülere eskiden buraları ekip biçerdiniz şimdi neden ekmiyorsunuz dediğimde domuzlardan diyorlar. Eskiden domuz yokmuydu diyorum ben de, çeşitli sebepler ileri sürülüyor.
Kayaların arasında açmış bir nergis dikkatimizi çekti.
Yürürken Bünyamin arkadaş buralar büyük bir yangın geçirdi diyor. Tarla temizlenirken sanırım geldiğimiz yerlerde başlamış yangın, büyük bir alanı etkilemiş.
Karşımızda çok güzel manzaralar vardı ama güneşin o taraflarda olması nedeniyle fazla fotoğraf çekemedim.
Bir zamanlar Bünyamin’in babasına ait olan arazilerden geçiyoruz, kuruyan bir badem ağacını gösteriyor, kanser diyor. İlk çağlaları bu ağaçlardan alırlarmış. Burada bu mevsimlerde akan bir şelale varmış onun yanına gittik ama maalesef akan bir suyu bırak nem bile yoktu. Suların kayalarda bıraktığı sarımsı renkli desenlerden buradan suların akmış olduğunu anlayabiliyorduk. Bu bölgeye Nikite diyorlarmış, ninesi bu gibi kelimeleri çokça kullanırmış, Rumlarla ilgili sanırım.
Bünyamin kıyıyı takip ederek giderken, kayalıklarda balık tuttuğu yerleri gösteriyor, iskaroz yakalardım diyor. Benim kürek çekerek denize başladığım konuşulunca, güzel kürekçi iyi adamdır diyerek balıkçılık yaparken güzel kürek çeken bir arkadaşından söz ediyor. Balıkçılık anılarımızdan konuşuyoruz.
Denize dikçe inen yamaçlardan yürüyoruz, geçmişte eşeklerin yük taşıdığı patika yollar kaybolmuş.
Önünde havuzu olan bir çeşmeye geldik, burası Bünyamin arkadaşı oldukça heyacanlandırdı, havuzunda yüzmüş. Çeşmenin adı Nikite imiş, Havuzun önünü bahçe yapardık deyince şaşırıyorum, küçücük bir yer, biz bütün sebzemizi buradan çıkarırdık diyor. Hem kuytu hem de su var. Çeşmenin haznesini gösteriyor , ” ne güzel baksanıza diyor. ” Burası bir gün tıkandı, babam kurcalayınca su kesildi, bu gibi yerleri kurcalarsan su kesilir. Çocukluğum buralarda geçti, çok özlüyorum. ” deyince sana buraları özleten ne diyorum, ” İnanılmaz zor günler olmasına karşın çok güzeldi. Kırmadınız iyi ki buraya geldiniz ” diyor.
Geldiğimiz yollara bakarak ” Eşek yüklü olarak buralardan çıkardı ” diyor Bünyamin arkadaş. Bir keresinde katır aşağıya düşmüş. Babası yularından asılmış ama salmasa ben de gidecektim demiş. Daracık kayan toprağın olduğu araziler, yük nedeniyle hayvanın dengesi bozulmuş. Eşek bu yollar için daha iyiymiş.
Annesini 34 yaşında kaybetmiş Bünyamin arkadaş, çobanlık yaparken sağlık koşulları bozulmuş. Ninesi de 34 yaşında vefat etmiş. Bu yörelerde tanıştığım birçok kişinin yaşamının bir yerinde çobanlık yapmışlığı var. Mağaralarda yatıp kalkarken, yağmurda, çamurda yapılan bu işin sonunda romatizmal hastalıklara yakalanan kişilerle konuşmuşluğum oldu.
Yürüyüş için ayağınıza sağlık Muzaffer Hocam ve Ekrem arkadaşım. Çekimler ve güzel gezi öyküsü için elinize, kaleminize sağlık.
Efe’nin Ahmet derlerdi dedeme, bu taşev Dedemin kardeşim Korkmaz ile ikimize yadigarı idi.
OHH hayat size güzel. korkmaz kiralarda uğraşsın dursun tabi.
Merhaba arkadaşlar!!
Ben almanyadan devamlı Muzaffer hocanın
Trip, yürüyüşlerini takip ediyorum!
Ben maalesef Datça li değilim ama, o kadarda hastasıyım, anlatmama gerek yok, herşey meydanda!
Bir şey sormak istiyorum ben!
Gittiğiniz koy, madan Adası ne tarafa düşüyor?
Google maps’te bir türlü bulamadım!
Bana lütfen iza edermiş iz!
Şimdiden çok sağolun!
Aslında yürüyüş yazımda belli oluyor, Akdeniz tarafında Palamutbükü’nü denizden geçtikten sonra bir kaç koy var, Kargıcak’tan sonra. Biz ters taraftan gittik.