Ağacın altında kısa bir dinlenme, biraz sonra da öğlen yemeği molası verildi. Yolda gelirken rotamız üzerinde ekmek satan bir arkadaştan ekmeğimizi almıştık. Arabanın ulaştığı yerlerde bunlar düşünülüyor, su yönünden de sıkıntı çekmedik. 1,5 litrelik bir su taşıdım 24 km boyunca yetti, nedeni burada olduğu gibi içecek ihtiyacımızı karşılayan minübüsün olması. Arkadaşımla yanımıza konserve almıştık, bir ara Naciye arkadaşımız çilek getirdi. Yemeğin ardından çay arabasından çayımızı da aldık, böyle yürüyüşe can kurban. Yoksa bu sıcaklıkta bu mesafe bayağı zorlardı.
Burası Menderes’in kenarında güzel bir tesismiş, terkedilmiş. Zaten ırmak böyle akarken buralarda bir şey yapamazsınız, kokusu da oldukça kötü.
Köprüden geçişte nehrin manzarası aynı, bu güzelliklerin içinde iğrenç bir görüntü. Doğada çirkinlik olmaz, nerede bir çirkinlik varsa biliniz ki insan eli değmiştir.
Güzel görüntülerle kaplı vadiler, yamaçlar geçiliyor.
Demirleri çürümüş beton bir köprüden geçtik, haritada Bekilli köprüsü yazan köprü olsa gerek. Eskiden yanında taş bir köprü varmış kalıntıları duruyor. Sol altta oldukça büyük bir domuza ait izler, Çal Kuyucak’a yaklaşırken bağlar göründü.
Yolumuz üzerinde üzeri betonla örtülmüş bir kuyunun suyuyla serinledik, su çok serindi güzel oldu. Suya mesafe 3-4 m gibi bir şeydi.
Fotoğraflarda olduğu gibi edebiyatta da iyimişsiniz.
Teşekkürler…
Yaptığınız bu güzel Doğa yürüyüşleri çok güzel, Sonrasında yazdığınız bu yazılar sayesinde bende yürümüş gibi oluyorum. Hele Sadık Baydere.nin anlatımı ve güzel fotoğraflerı için çok teşekkür ederim.
Teşekkür ler biz de katılmış gibiyiz.ben de sincap a sarı galle denildiğini biliyorum.