kuzular ve sevgi

Kargı Çobanları – Sessiz Söylenen Bir Şarkı

04 Mart pazar günü Datça’da yine kapalı, tipik bir bahar havası vardı. Hava bir gün öncesine göre oldukça yumuşaktı, esen rüzgar dinmişti. Datçalıların birçoğu gününü açık havada geçirdi, kimi deniz kenarlarında banklarda, cafelerde oturup sohbet ederken bazıları kendini doğaya bıraktı. Bense Kargı koyunda değişik bir gün yaşadım, bahar vardı, sohbet vardı, güzellikler vardı, çan sesleri, meee diye annelerine seslenen kuzu sesleri içinde geçen bir zaman. Belgesel tadında çekimler yaptım. Birkaç gün önce tesadüfen Kargı’ya yolum düşmüştü orada koyun ve kuzuları görünce çoban arkadaşın yanına giderek kendisi ile tanıştım. Aslında değişik zamanlarda bir araya gelmişliğimiz var ama bir samimiyetimiz olmamıştı, kardeşleri denizci olduğu için onları iyi tanırdım. Pazar günü öğleye doğru koya gittiğimde koyunlar daha uzaklardan beyaz renkleriyle göze çarpıyordu, tamam dedim bizim çoban burada ve işte bu buluşma akşam olup koyun ve kuzular ağıla girinceye kadar devam etti.

kargı koyunlar

Arabadan inip koyunların yanına gittiğimde önce Osman Kuru’yu göremedim, sonra dikkatlice bakınca bir dut ağacına yaslanmış gazetesini okur buldum. Hergün gazetemi okurum dedi, hiç bir yazıyı ihmal etmeden. İki kuzu etrafında dolaşıp duruyordu, hikayesini sayfa içinde okuyacaksınız. Her yerde bahar manzarası, yeşil çimenler içinde birbirinden sevimli kuzular anneleri ile birlikte otluyorlardı.

Tabii bu arada kameram da çalışıyor, Osman arkadaşa kendini tanıtır mısın dedim. ” Ben Osman Kuru emekli oldum koyun güdüyorum. Akşama kadar kahvede oturacağıma burada doğada dolaşıyorum. Besicilik yapıyorum, danalarım da var. Devamlı doğadayım  ” diye kendini tanıttı. Osman çoban Datça’da oturuyor sabah 7,5 ta Kargı’ya gelip akşam gidiyor. Çalıştığı yıllarda yan gelir olarak besicilik te yapmış, koyun işine 2013 te girmiş, babam keçi çobanıydı diyor, 9 yaşında başlamış keçi gütmeye. Kargı dağlarla çevrili bir koy, karşı tepeleri göstererek  Karain, Savrazini, Muço, Kızılyalım, Ağ tepesi, bu bölgelerde gezdim durdum diyerek anlatmaya devam ediyor.

Pos bıyıklı, sempatik bir arkadaş, bir ara bıyıklarına takılınca eskiden daha gürdü diyor. Doğada olmanın farkını yüzünde hemen görebiliyorsunuz. Maşallah diyeyim al yanaklar, hep gülümseyen bir çift göz. Etrafında dolaşıyor dediğim kuzular hep yanında, biri erkek biri dişi, onun yanından ayrılmıyorlar, nereye giderse peşindeler. Her yanyana gelişte bir koklaşma, bir sevgi buluşması yaşanıyor.

Osman arkadaşın anlattığına göre koyunlar gece doğum yaptığında bazen kalabalık nedeniyle, yavrulardan bazılarını yalayamıyorlar, o anlar anne ve yavru için birbirlerinin kokularını alma, tanıma açısından çok önemli anlar. Yalayamadıkları kuzuları anneleri kabul etmezlermiş, genelde bir seferde iki veya üç yavru veriyorlar. işte o yavruları Osman Kuru ben kurulayıp, kuruturum, inek sütüyle biberonla besliyorum, bu kuzular onlardan diyor, şaşırıyorum. İlk kez duyduğum ve bana ilginç gelen bir bilgi.

Kargı’da koyunları gördüğümde biraz şaşırmıştım, burada yaşamını çobanlıkla geçiren tanıdığım, karşılaştığım kişiler hep oldu ama koyun besleyenine fzla rastlanmıyor. Dağlık arazide keçi beslerler genellikle. Osman çoban’a niye koyun diye sorduğumda ” Koyun daha karlı, bakması daha kolay, keçi olsa dağlarda gezer durursun, yaşlandık, koyun düz arazide yayılır, Harçlığımız çıkıyor, doğada gezmeyi seviyorum.” deyince buralar için düşünülen planlardan söz ettim, yapılaşma başlayınca ne yapacaksın diye merak ederek sordum. Gayet rahat bir şekilde  Kızılova’da düz araziler var meralar daha geniş, bir yer bulunur elbet diyor.
Osman Çobanın koyunları  sakız, kıvırcık cinsi, sakız cinsi çoğunlukta, her batımda iki üç tane doğurururlar. Kuyruklu koyunlardan neden beslemiyorsunuz diye sordum, benim büyüdüğüm Denizli’de onlar tercih edilirdi, kurbanda kesilen koyunun bir kısmı dağıtılır diğer kısımlar ev halkı için kuyruk yağlarıyla kavurma yapılıp tenekelere basılırdı. Buzdolabı yok, yıl boyunca o kavurmalar yemeklere konurdu ama sabah kahvaltısında yediğim o kavurmaların tadını unutmak mümkün mü, o tadı veren o koca kuyrukların yağıydı işte.
Osman arkadaş bir zaman onlardan beslemeyi denemiş ama sıcak iklime gelememişler, bir de dağlık arazilerde hareket kabiliyeteri zayıfmış.
Kargı’da güzel bir gün, sohbet ederken koyunlar ekili alanlara doğru gidince Osman Kuru o tarafa doğru hızla hareket etti. Hayvan beslerken yemin  bir kısmını karşılamak önemli, 20 dönüme yakın araziye arpa, buğday ekmiş. Geçen yıl 80 çuval arpa çıktı, 30 çuvalı hala duruyor dedi. Arpalar koyunlar için, buğday onlara dokunurmuş, buğday tavuklar için.

Sayfalar: 1 2 3

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir